hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa  

GÜNDEM

„SADR“ Aİlesİnİn Batı Emperyalİzmİne Karşı Mücadelesİ  / 3. Bölüm

Sadr ailesi, geride bıraktığımız onlarca yıl mücadele ve kıyam etmişlerdir. Bu gerçek, Ayetullah Muhammed Taki Şirazi’nin ( 2. Mirza Şirazi) yanında yer alarak Irak’ın bağımsızlığı yönünde İngiliz sömürüsüne karşı kıyam eden mücahid alim Seyyid Muhammed Sadr ile örneklendirilebilir. Seyyid Muhammed Sadr, Irak’ın bağımsızlığından sonra da bazı alimlerle birlikte ciddi bir şekilde siyasette kalmaya ve böylece de sömürü odaklarına meydanı bırakmamaya karar vermiş ve de din alimi giysisiyle yıllarca Irak parlamentosuna başkanlık etmiş ve bir süre de başbakanlık görevini üstlenmişti.

Sadr ailesi, yakın tarihte olduğu gibi bugün de Amerikan ve İngiliz işgal güçlerine karşı Irak’ta mücadele vermektedir. Sadr ailesinin ilk şehidi Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Saddam’ın baas rejimine karşı mücadele ederken, Sadr ailesinin ikinci adamı olan ve aynı zamanda da İkinci Sadr olarak tanınan Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr da bu mücadeleye destek vermiş ve amcasının oğlu olan Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr’ın yanında yer almıştı.

Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr ve Bint’ül Huda Sadr Saddam tarafından şehid edildiklerinde, Irak’a hakim olan Baas rejimi, iki şehidin cenazesini teslim alması, gizlice defnetmesi ve mezarlarını da kimseye göstermemesi üzere gece yarısı Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın evine gider ve onu da alıp Vadi’s Selam mezarlığına götürürler.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr amca oğullarının cenazelerini teslim aldığı gün, ömrünün en acı ve hüzünlü gününe şahit olmuş ve o geceyi asla unutmamıştı. Bir yandan ailenin büyüğü olan amca oğlunun şehadeti ve bir diğer yandan da o kutsal naaşlardaki işkence izleri, Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın takatını almıştı.

Aslında Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, işkence görmüş şehidlerin cenazelerindeki işkence izlerinin ve yaraların resmini göz yoluyla hafızasına alan ve Sadr ailesinin mazlumiyetini tarihte kalıcı kılan büyük ve güvenilir ilk ravidir.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, amca oğullarının şehadetinden sonra mücadele bayrağını ele alarak farklı bir yöntemle Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr’ın yolunu sürdürdü. Bu yöntem öylesine farklı idi ve öyle ustaca yürütülüyordu ki, Irak’ın tağutu Saddam bile bunun sırrını çözememiş ve buna kanmıştı.

Sadr ailesinin yüce şehidlerinin acı ve mazlumiyet yükünü omuzlayan Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, Irak Şiaları arasında çok sevilen bir taklit merciine dönüşmüş ve Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr gibi bir konum kazanmıştı artık.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, mücadeleyi yürüttüğü süre boyunca dokuz kez tutuklanıp Baas rejiminin zindanlarına düşmüştü. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, amca oğlu Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Sadr ile olan ilişkisini ve bu ilişkinin boyutunu kabul etmesi ve mücadeleyi yürütenlerin isimlerini vermesi için ilk olarak 1972 ve ikinci defasında ise 1974 yılında tutuklanarak işkence görmüş, ancak bütün bunlara rağmen hareketin sırlarını açmamıştı.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın üçüncü tutuklanışı ise Amerika’nın (Kuveyt’i geri almak için) Irak’a karşı başlattığı körfez savaşı sonrasındaki Irak halkının kıyamı döneminde gerçekleşmişti. Bunun nedeni ise Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın, (Güney Irak intifadasını) destekleyici bildiriler yayınlamış ve bir anlamda kıyamın önderliğini açık olarak üstlenmiş olmasıydı. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, Güney Irak intifadasından sonra defalarca tutuklanıp sorgulandı ve mahkum edildi. Mücadele boyunca Baas rejiminin tehditlerine, kısıtlamalarına ve emirlerine aldırış etmeksizin halkı aydınlatmaya devam etti ve uzlaşmayı kabul etmeyen tutumundan dolayı Baas rejiminin kudurmasına neden oldu. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr 1998 yılında iki oğluyla birlikte, Baas rejiminin kalleşçe saldırısında şehid edildi.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın şehadet haberinin duyulmasıyla birlikte hicri 1998 yılında Irak’ın onlarca şehrini kapsayan büyük bir kıyam başladı ve günlerce devam etti.  1998 yılında Necef, Kerbela, Nasiriyye, Kufe, Semave, Hille, Basra, El-İmare, Es-Sevre (Sadr ilçesi), Kazimeyn, Bağdat gibi şehirler Müslüman Irak halkının kıyamına şahit olmuş ve yüzün üzerinde insan şehid edilmiş ve yüzlercesi de yaralanmıştı. Bu kıyamda Baas rejiminden öldürülenler olmuş ve bazı şehirlerde Baas partisi üslerinden bazıları halkın eline geçmişti. Bu olayların ardından Cumhuriyet muhafızları tam donanımlı olarak caddelere inmiş, olanca gaddarlıkla halkı kurşuna dizmiş ve hatta halkın tasarrufunda olan bazı şehirleri top ve tank ateşine tutmuştu. Bu kıyamda bazı önemli şehirler arası yolların güvenliği de inkılabçı güçler tarafından sağlanıyordu ve Nasiriyye gibi tamamen halkın eline geçmiş olan şehirler tanklarla muhasara edilmişti. Baas rejiminin kalesi olan Bağdat şehri de sarsılmıştı, kıyam eden insanlardan bazıları şehit düşmüş ve bazıları da yaralanmıştı.

Irak’ın şehirlerinde  başlayan bu kıyamların yanısra Ürdün, İran ve diğer İslam ülkelerinde yaşayan Iraklılar mitingler düzenleyerek Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın şehid edilişini kınamış ve Müslüman Irak halkının kıyamına bağlılıklarını duyurmuşlardı.

Bu kıyamın sonrasında Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın mukallitlerinden çoğu ve onlarca vekili tutuklanmış, işkenceye tabi tutulmuş ve idam edilmişti.

Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr, siyasi ve inkılabi alanda olduğu gibi ilim alanında da parlayan bir yıldız olmuştur. Din alimleri yetiştirmeye büyük bir önem vermiş ve aynı zamanda da onlarca cilt kitap yazmıştır. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın eserlerinden bazıları şunlardır:

Fıkıh Ötesi Ansiklopedisi

İslam ve İnsan Hakları Beyannamesi

İmam Mehdi (a.f) Mecmuası 

 

Muktada Sadr

Bugün Irak, Amerika ve İngiltere’nin işgalinde bulunmakta ve çok zor günler geçirmektedir ve bugün de Sadr ailesinden genç bir din alimi, işgal güçlerini ülkeden çıkarmak veya bir İslam beldesinde şehadet makamına ermek için çok zor ve amansız mücadeleye atılmıştır. Büyük taklid mercilerinin güçlü bileği ve öfkesi olan bu savaşçı “Muktada Sadr” adında genç bir din bilginidir.

Muktada Sadr, İkinci Sadr olarak tanınan Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın oğludur. Babası ve iki kardeşi Saddam tarafından şehid edilen Muktada Sadr, babasının mukallitlerini örgütleyerek kıyam ve mücadele meşalesini taşımıştır. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Sadr’ın küçük oğlu olan ve bugün kırk yaşlarında olan ve aynı zamanda Ayetullah Muhammed Bakır Sadr’ın damadı sayılan Muktada Sadr müstekbirlere, sömürücülere ve satılmış uşaklarına karşı mücadeleyi yüce ve mücahid babalarından miras almıştır.

İşgal güçlerinin işlediği cinayetlerden usanan, hergün farklı bir şekilde tahkir edilen, namusları ve değerleri hergün saldırıya uğrayan Irak halkı, Muktada Sadr’ın yanında yer alarak işgal güçleri karşısına dikilmiş ve severek can ve kanlarını vermeye aday olmuşlardır.

Muktada Sadr, Irak’taki durumun içler acısı ve dayanılamaz bir boyutta olduğuna inanmaktadır. Çünkü bir yandan ülke sömürü odaklarının işgali altında bulunmakta ve bütün kaynakları yağma edilmektedir; bir diğer yandan ise işgal güçleri batı kültürünü yayarak Irak halkının tarihi ve asil kültürünü bozguna uğratmaktadır.

Muktada Sadr, Irak’ın işgalinden hemen sonra tedrici olarak Müslüman Irak halkını kültürel, sosyal ve örgütsel alanda yetiştirerek mücadele altyapısını oluşturdu  ve mücadeleyi başlattı. Böylece Irak halkının Saddam rejiminden kurtuluşundan sonra işgal güçlerinden kurtarma yolunu seçti ise de belli bir süre silahlı mücadeleyi başlatmadı. Ancak işgal güçlerinin cinayetleri, Irak halkını tahkir etmeleri ve küstahlıkları sonrasında taklit merciilerine dayanarak ve Irak kurtuluşu için her şeyden geçen yiğit gençlere güvenerek 2004 yılının baharında taklit merciilerinin ve Müslüman Irak halkının sıkılan yumruğunu silahlı mücadele şeklinde gösterdi.

Muktada Sadr Irak, Filistin, Afganistan gibi ülkelerin durumunu göz önünde bulundurarak sessiz ve seyirci kalmanın ihanet olduğunu savunmakta; kıyam ve mücadele edilmesi gerektiğine inanmaktadır. Seçilecek aksi bir yolun, İslam alemini daha bir çıkmaza sürükleyeceğini ve sömürü odaklarının daha da küstahlaşacağını haykırmaktadır.

Muktada Sadr’ı daha iyi tanıyabilmek için onun çeşitli konuşma ve demeçlerinden derlenen ve onun fikirlerini yansıtan şu sözlerine dikkat etmek gerekir:

“Hepimiz İmam Mehdi’nin (a.f) askerleriyiz ve görevimiz ise dinimiz ve ülkemiz uğruna var gücümüzle savaşmaktır. Biz Müslümanlar, sertlik yanlısı değiliz ve insanların öldürülmesinden yana değiliz; bu, bizim ruhiyemizle çelişir. Biz barış ve esenlikten yanayız; ancak bizi silaha sarılmaya mecbur eden etkenler vardır. Bu da, Amerikalıların gayr-i insani ve çirkin davranışlarıdır. Biz halkımızın izzeti, ülkemizin bağımsızlığı ve dinimizi korumak uğruna her türlü fedakarlığı yapacağız... Ben her an için şehadete hazırım ve ölümden de asla korkmuyorum. Ben, şehid babamın ve İslam şehidlerinin gölgesindeyim. Benim babam, en korkunç, en gaddar, en zalim ve en acımasız bir diktatör olan Saddam’ın karşısına dikildi ve teslim olmadı. Benim yolum da bunun dışında ve bundan farklı olmayacaktır. Çünkü ben saldırı, zulüm ve işgal karşısında boyun bükemem; buna tahammül edemem. Biz hiçbir şekilde sertlikte bulunmadık ve bulunmayacağız; saldırıyı biz başlatmadık ve başlatmayacağız. Çünkü bütün bunların, dini öğretilerimizle çeliştiğine inanmaktayız. Biz sadece kendimizi, namusumuzu ve kutsal değerlerimizi savunmaktayız. İşgal güçleri bize saldırdı, onlar sertlik gösterdi ve bizim yaptığımız ise sadece savunma oldu. Her gün en vahşice saldırılara uğradık; erkeklerimiz ve kadınlarımız en alçakca hakaretlere maruz kaldı. İnsanlarımız gaddarca öldürüldü veya zindanlara tıkıldı ve utanç verici işkencelerin muhatabı kılındı. Bütün bu olanlar karşısında sessiz kalabilir miyiz? İşgal güçlerini memnun edebilmek için bu vahşilikler karşısında seyirci kalma hakkına sahip miyiz? Biliniz ki bize, mücadeleden ve kendimizi savunmadan başka bir seçenek bırakılmamıştır. Bizim yaptığımız, utanmak bilmeyen işgal odaklarının vahşiliklerine tepkiden başka bir şey değildir. Bizim topraklarımızı işgal edenler, tam anlamıyla bir hayasızlık örneği sergileyerek her yerde ve en yüksek sesle uygarlıktan, insan haklarından ve hatta hayvan haklarından söz eden ve pratikte ise tarihin en diktatör örneklerini bile geride bırakan cinayet, vahşilik ve saldırganlık abidesi yüzsüzlerdir. Biz kimseyle savaşa girişmedik; meşru isteklerimizi önce mitingler düzenleyerek duyurduk ve bir hafta boyunca bunu sürdürdük. İşgalci düşmandan gördüğümüz tek şey sertlik, hakaret ve kurşun yağmuru oldu. Bütün bunların sonucunda savunma hattı kurduk. İşgalcilere karşı zafer elde edebilmenin yolu birlik ve kardeşliktir. Düşmanın fitne, oyun ve bölücülüklerine karşı uyanık olmak ve saflarımızı korumak zorundayız. Taklit merciilerimizin emirlerine uymak ve onlara ters düşen herşeyden kaçınmak zorundayız...

Yiğit kardeşlerimizin seçtiği mücadele yolu halk arasında yayılacak ve yaygınlaşacak, tembellikler bir kenara atılacak, korkular yenilecek, yersiz maslahatçılıklar denge unsuruna boyun eğecek olsa, batı sömürüsü öncüleri, bugüne kadar olduğu gibi Irak’taki tarihi yenilgilerinin matemine bürüneceklerdir. Dünyanın süper gücü (!), bir avuç dindar ve yiğit genç karşısında geriye çekilme alçaklığını yüklenmiş ve oyun kurmaya yeltenmiştir; bölücülük silahına sarılmıştır...” 

İQRAA...Araştırma 24.03.2005

Geri dön

   
  Gündem    

 

„SADR“ Aİlesİnİn Batı Emperyalİzmİne Karşı Mücadelesİ i  12.09.2004

120 yıl önce İran’da tarihi bir kıyam başlayacak, islam ülkelerini sömüren emperyalistlere karşı bir ders verilecekti. Tarihe bu kıyam “Tembaku Kıyamı” diye geçecekti. Ayetullah Seyyid Muhammed Hasan Şirazi liderliğinde başlayan bu kıyam, zamanın müctehid ve fakihleri konumunda olan Ayetullahların desteği ile zafere ulaşmış.

 

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL