hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa  

GÜNDEM

Değerli okuycularımız, bu hafta Tahran Cuma namazını kıldıran eski Cumhurbaşkanı Ayetullah H.Rafsancani’nin her iki hutbeside oldukca uzun olduğundan sizlere 2.Hutbe’nin özetini sunuyoruz. 2.Hutbe’ye Hz. Fatime’nin (s.a.) şehadeti dolaysıyla tesliyet arz ederek başlayan Ayetullah Rafsancani daha sonra kimyasal silahların kullanılması ve Saddam’ın yargılanması konusuna değindi.

Kİmyasal Sİlahların Kullanılması ve Saddam’ın Yargılanması

“Değinmek istediğim konulardan birisi de 17 yıl önce Irak savaşında, Serdeşt şehrinin kimyasal silahlarla bombalanmasıdır.
Bugünlerde muhakeme edilen Saddam’ın cinayetleri, Batılıların ve Amerika’nın yaptıkları zulüm ve bu cinayetler karşısında yine Batılıların ve Birleşmiş Milletlerin nasıl bir sorumluluklarının olduğu ve vazifelerini yerine getirmediklerinin anlaşılması için bazı tarihi olaylara değinmek istiyorum.

Önce kitle imha silahları hakkında birkaç şey söylemem gerekiyor; biz savaş süresince hep kitle imha silahlarına maruz kaldık, Halepçe’de olduğu gibi bizim topraklarımızda da bu silahları kullandılar. Irak ordusu savaşı başlattıktan bir yıl sonra daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayınca bu silahları kullanmaya başladı; başlangıçta pek tecrübeleri ve deneyimleri yoktu, Sovyetler Birliği’nden aldıkları bu silahları ellerinde bulunduğu miktarınca kullandılar. Hayber operasyonunda son haddine kadar kullandılar ve akabinde Halepçe katliamını yaptılar. Serdeşt ve Halepçe katliamları askeri bir bölgeye yapılmış bir operasyon değildi; savunmasız mazlum halkı katliam ettiler, gerçi askeri alanlarda da bu silahları kullanmak suçtur, kimsenin bu kitle imha silahlarını savaş halinde dahi kullanma hakkı yoktur. Savaş anında bile kullanılması suç olan bu silahları askeri alanların dışında sivil halka karşı kullanmak işlenen suçun ne kadar büyük olduğunu gösterir.
Halepçe hakkında, o zamanın cephelerde kimyasal silahlarla yaralananlardan sorumlu Dr. Furuten’in yazmış olduğu raporu okudum, kendisi Halepçe katliamında orada bulunmuş ve kimyasal silah kullandıklarını şöyle anlatıyor: “Uçaklarla şehri bombaladıktan sonra gökyüzünü beyaz bir duman kütlesi kapladı hemen kimyasal silah olduğunu anladık”.
Daha sonra şehrin merkezine ve köylere gidiyorlar, Irak uçakları öğleden önce başlattıkları bombardımanı akşam saat 7’ye kadar sürdürüyorlar. Dr. Furuten, yaralıları, şehid olanları; okullarda ölen çocukları, su kenarındaki cesedleri, arabaların içindeki ölen insanları ve şehirdeki bütün canlıların feci bir şekilde katliam edildiğini anlatıyor. Bunların çoğu Iraklı kürtlerdi, Saddam yenileceğini anlayınca hepsini katledip harabeye dönmüş bir şehir bırakmak istiyordu. Halepçe’de 5000 den fazla kişi şehid olmuş 15000 den fazla kişi bu silahlardan zehirlenmişler, yaralıların bir çoğunun durumu hala bile iyi değil, tamamen iyileşememişler.
İran’ın Serdeşt şehrinde de aynı katliamı yaptılar; Iraklılar savaş meydanlarında İranlıları yenemeyince ve İran’ın ilerlediğini görünce şehirleri bombalamaya başladılar. Serdeşt, Irak sınırına yakın bir Kürt yerleşim bölgesidir, şehre 6 tane hardal gazı içeren kimyasal bomba attılar; birkaç tanesi şehirin merkezine, pazar yerine isabet etti, yüzlerce kişi şehid oldu ve bu kimyasal silahlarla zehirlenen 8000 kişiden bazıları sonradan feci şekilde şehid oldular birçoğu da hala büyük bir acı içinde yaşamaktadırlar.
Bakınız bu olayları anlatmamın asıl sebebi şudur; Amerika ve Batılılar, kitle imha silahlarının yayılmasından büyük bir tedirginlik duymaktadırlar. Şimdiye kadar kendi kontrollerindeydi ve istedikleri yerde istedikleri zaman kullanıyorlardı şimdi teröristlerin bu silahları elde edeceklerinden korkuya kapılmışlar, zira korkmakta haklılar gerçekten bu silahlar dehşet vericidir. Bu kimyasal, nükleer, biyolojik silahlar ve diğer zehirli gazlar sorumsuz insanların eline geçerse nasıl bir felaketin olacağı tahmin edilemez, bunları temin etmek pek zor da değildir; bu alanda araştırması olan herkes elde edebilir.
Batılılar, cinayetlerini arttırdıkca karşılığı bu tedirginlik olacaktır. Amerikalılar, Viyetnam savaşında, ormanlarda saklanan Viyetnamlı savaşcıları ortaya çıkarmak için ağaçların yapraklarını dökmek amacıyla kimyasal silah kullanıyor ve gıda yardımını kesmek için de hayvanları kimyasal silahla öldürüyorlar, bunun karşısında Viyetnamlı askerler zehirlenenlerin kanlarında ve dışkılarında zehir ve virus olduğunu bildiklerinden onları alıp el bombasının içine yerleştirdikleri çivilere sürüyorlar ve bu elbombalarını Amerikalı askerlerin geçtikleri yerlerde üzerlerine atıyorlar ölmeyenler yaralı olarak Amerika’ya götürülüyor ve sonradan Amerika askerlerinde bilinmeyen hastalıklar türemeye başlıyor, hala bile Amerika hastahanelerinde bu hastalardan bulunmaktadır. Bu gibi karşı eylemler her zaman vuku bulabilir. Amerika, Batılılar ve Birleşmiş Milletler gerçekten bu silahların varlığından endişe duyuyorlarsa meseleyi kökünden çözmeleri gerekir. Bu kitle imha silahları nasıl ortaya çıktı. Günümüzde İran’ın nükleer enerjiden ve atom enerjisi teknolojisinden barış amaçlı yararlanmasından dolayı dünyada nasıl yaygara koparıp şantaj yapıyorlar. Oysa, gizli hedeflerine ulaşma peşinde olduklarından, bu konuda ne İsrail’e ne diğer dostlarına engel oluyorlar ne de kendileri bu silahları üretmekten vazgeçiyorlar. Kendileri atom silahı ve gelişmiş silah üretme yarışına girmişlerdir; kimyasal, biyolojik, mikrop ve benzeri silahlar üzerinde çalışıyorlar, bütün bu silahların kaynağı kendileridir.
Birinci Dünya savaşı bu kimyasal silahların kullanıldığı savaştı. Daha sonradan açıklanan istatistklere göre birinci dünya savaşında 1 milyon 270 bin ton zehirli gaz kullanılmış bunların başını da Almanya çekiyordu. Daha sonra İngiltere, Fransa ve Amerika bu silahları üretmeye başladı.
Bunları takip eden Japonlar bu kimyasal maddeleri askeri ve diğer alanlarda denerken ellerindeki esir ve mahkumları kobay olarak kullanıyor ve neticede on binlerce mahkumun ölümüne sebep oldular. Gerçekten de bunların yaptıklarından dehşet verici bir tablo ortaya çıkıyor. En büyük zararı da Rusya görüyor; birinci dünya savaşında kimyasal silahlarla 50 bin insanı ölüyor 500 bin de yaralanıyor. Birinci Dünya savaşında sadece kimyasal ve biyolojik silahlar neticesinde 100 bin kişi ölüyor ve 1 milyon 200 bin kişi yaralanıyor. Bunların hepsi Batılıların ürünüdür, bunlar böyle insalardır işte.
Her yere bu silahlardan satmışlar ve Irak’a da bunlar vermişti; Saddam’ın bu silahı yapacak ilmi ve teknolojik gücü yoktu, hepsini bunların kendileri vermişti. Amerikalı bir yazar, bir kitabında, batılı şirketlerin uluslararası kanunları ayaklar altına alarak Irak’a kimyasal silah ve kitle imha silahları sattıklarını yazmaktadır. 90 şirket ve şahsın ismini vererek bunların Irak’a kimyasal silah verdiklerini ve atom bombası yapması için kendisine yardımcı olabileceklerini anlatıyor.
Biz savaş zamanlarında Batılıların Saddam’a ilmi ve teknolojik bilgileri verdiklerini anladık; bunlar önceleri Saddam’a hardal gazı veriyorlardı Saddam kullandığında fazla etkisi olmadığını gördüler; birkaç bomba attıklarında ancak bir kaç kişi yaralanıyor ve zehirleniyordu hemen bombanın niteliğini değiştirerek etkisini yükselttiler.
Kimyasal silahlarla ilgili bilgileri Saddama verdiklerini anladık çünkü bombalamalarda artık yüzlerce, binlerce insanımız şehid oluyordu. Serdeşt ve Halepçe katliamlari dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Batılılar ve BM Serdeşt ve Halepçe katliamlarında hiçbir yardımda bulunmadılar, Halepçe katliamında BM yetkililerini davet ettik dedik: “gelin bakın işlenen cinayetleri görün”, dediler ki:” orası sizin elinizde olmasına rağmen yine de Irak topraklarıdır biz oraya giremeyiz.”
Şimdi Baas Partisi başkanı Saddamı yargılamaya başladılar, gerçekten çok gülünç bir sahne, ben bunu gladyatörlere benzetiyorum, biliyorsunuz tarihde zalim hükümdarlar zamanında mahkumları eğlence meydanlarına getirir, ellerine öldürücü silahlar vererek birbirleriyle veya vahşi hayvanlarla dövüştürürlerdi, onlar birbirlerini parçalar, öldürürlerdi devlet erkanı da kendilerine ayrılmış özel localarında oturur bunları seyr edip lezzet alırlardı. Amerikalılar, Saddam ile böyle bir savaşa tutuşmuşlar ve seyircileri de oldukça fazla, geçen gün bu dövüşün ilk sahnesi oynandı. Amerika ilk sansürünü yapmaya başladı, başkalarından şeffaf olmalarını isteyen Amerika bu sansürüyle ne kadar alçak olduğunu gösteriyor. Saddam serbest yargılanmalı, sözlerini açıkca söyleme fırsatı verilmeli, Amerikalılar diyeceklerini demeli, halk ne söyleyecekse söylemeli, biz diyeceğimizi demeliyiz. Bu muhakeme, asrımızın en büyük yargılaması olarak görülüyor, bütün cinayetler ve katliamlar ortaya çıkmalıdır. Ama Amerikalıların bu yargılamayla ilgili yaptıkları ilk iş, medyanın içeri alınmaması ve Saddam’ın sesinin yayınlanmaması olmuştur. Muhakemeden kısa bir görüntü ve sansürlenmiş haberlerın yayınlanmasını izin vermişler. Cinayetkar, zalim biri böyle yargılanmaz ki. Bu muhakemenın eksik taraflarından biri Saddam’ın suçlandığı 7 maddelik raporda, İran’da işlediği katliamlar ve savaş yer almamamktadır. Ben yargıçtan soruyorum, “neden İran’da yaptığı katliamlar yargılanması gereken ithamlar arasında yer almıyor?” İran savaşının gündeme gelmemesi Amerika’nın dayatmasıyla olmuştur, Iraklı yargıç ve hakimlerin bunu hazırlamadığı bellidir, nasıl oluyorda bir kaç aydan fazla sürmeyen Kuveyt savaşı gündeme alınıyorda 8 sene süren İran savaşında yaptığı katliam ve cinayetler sözkonusu bile edilmiyor. Evet bu zalimler şimdi karşı karşıya gelmişler, Saddam’a sordukları ilk sorunun cevabında diyor ki, “asıl cinayetkar Bush’dur gidin onu yargılayın”. Saddam ve onun gibilerin yaptıkları cinayetlerde bunlarda ortaktırlar elbette onların bu katliamlarda ortak olmaları Saddam gibilerinin suçunu hafifletmez, yargılanmaları gerekiyor ama bu muhakeme bölgenin 35 yıllık geçmişini inceleyip bütün yapılanları gün ışığına çıkarmalıdır aksı takdirde onurlu ve şerefli insanlar çıkıp adil bir muhakeme kurarak bütün gerçekleri ortaya çıkarmalıdır.
Birleşmiş Milletler bundan sorumludur, dünyadaki diğer uluslararası kuruluşlar sorumludur, bu kuruluşlar öne çıkıp hakikatların ortaya çıkması için uğraşmalıdırlar.

Haşimi Rafsancani

Farsça’dan tercüme: İQRAA

info@iqraa.de       


Geri dön

   
  Gündem    

 

SEKULARİZM VE DİN

Batı toplumlarından islami toplumlara batı kültürünün ürünü olan kelimeler girmekte ve islami toplumlarda kullanılması yaygınlaşmaktadır.
Batı kültürünün çıkarmış olduğu bu kelimeler islami toplumlar tarafından kullanılmalımıdır?...

 

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL