hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa   GÜNDEM

İslam’da Cihad II

İslam Barış dİnİ mİ, Savaş dİnİ mİ ?

Cihad hakkındaki mukayyed ayetler:

Mukayyed ayetler, savaşın ne zaman ve hangi şartlarda yapılması gerektiğini beyan eden ayetlerdir yani cihadı farz kılan mutlak ayetleri tefsir eden cihadın şartlarını, zamanını ve nasıllığını beyan eden ayetlerdir.

 “Sizinle savaşıp vuruşanlarla Allah yolunda siz de savaşın, fakat haddi aşmayın, zulmetmeyin. Şüphe yok ki Allah haddi aşanları ve zulmedenleri sevmez.”[1]

 “Onları nerde yakalarsanız öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne adam öldürmekten daha beterdir. Yalnız onlar Mescd-i Haram yanında sizinle savaşa kalkışmazlarsa siz de onlarla Mescid-i Haram yanında savaşmayın. Amma onlar, sizi orda öldürmeye kalkışırsa öldürün onları. Budur kafirlerin cezası.”[2]

 “ Müşriklerin hepsiyle savaşın nitekim onların topu sizinle savaşmadadır.”[3]

  “Şüphe yok ki Allah, inananlardan müşriklerin şerrini defedecek; şüphe yok ki Allah, hainlikte ileri giden nankörlerin hiçbirini sevmez. Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter elbette. O kişilerdir onlar ki ancak rabbimiz Allah’tır dediklerinden dolayı haksız olarak yurtlarından çıkarıldılar ve eğer Allah, insanların bır kısmını bir kısmıyla defetmeseydi, içlerinde Allah isminin çok anıldığı manastırlar da yıkılırdı, havralar da, kiliseler de, mescidler de ve Allah, kendisine yardım edene mutlaka tardım eder, şüphe yok ki Allah kuvvetlidir, güçlüdür.”[4]

Bu ayetler gibi diğer birçok ayet cihadın hangi şartlarda yapılması gerektiğini ve kafir, müşrik ve münafıklara karşı ne zaman savaşılması gerektiğini açıklıyor. Ayetlerden anlaşılan cihadın farz kılınış şartlarını şöyle sıralayabiliriz;

a) inananlara karşı savaş açılırsa,

b) inananlar yurtlarından çıkarılırlarsa,

c) inananlar zulme maruz kalırlarsa,

d) inananlara karşı ihanet edilirse,

e) müşrikler topluca savaşa kalkışırlarsa,

f) yeryüzünde Allah’ın dininin hakim kılınması engellenirse ve

g) inananlara inançlarını yaşama hakkı verilmezse.

 Bu alanda zikr edilen ayetlerin hepsi istisnasız olarak cihadın savunma amaçlı olduğunu, kafir, müşrik ve münafıklar tarafından yakılan savaş ateşine, çıkardıkları fitneye, yaptıkları zulme karşı bir tepki olduğu anlaşılmaktadır.

 3- Dinde zorlama ve baskı olmadığını belirten ayetler: Bu kısım ayetler dini yeryüzüne hakim kılmak için İslam’ın asla baskı ve zor kullanmadığını beyan etmektedir.

“Dinde zor yoktur. Gerçekten de doğru yolla azgınlık apaçık ortaya çıkmıştır.”[5]  

 “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğutle çağır ve onlarla en güzel bir tarzda münakaşa ve mubahesede bulun.”[6]

 “Ve de ki: Kur’an ( Hak ) rabbinizden hak ve gerçek olarak inmiştir, artık dileyen inansın dileyen inkar etsin.”[7]

 “Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi de inanırdı. Artık inansınlar diye insanları zorlayıp duracakmısın?”[8]

 “Kendini yıkacaksın inanmıyorlar diye adeta. Dileseydik gökten bir delil indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğer kalakalırlardı.”[9]

 İslam dininin kendisini insanlara kabul ettirmek için zor kullandığını, inanmayanların öldürülmesini emrettiğini söyleyenler ve ilahi hükümleri hakim kılmak için tarih boyunca hep  cihad ve savaştan yararlandığını iddia edenler ya Kur’an’ın bu ayetlerini okumamışlar veya kasıtlı olarak İslam’ı zorba ve baskıcı olarak göstermeye çalışıyorlar. Ayetler açıkca İslam’ın tebliğ metodunu beyan etmektedir. İnsanların, hakkı kabul etmede hür olduklarını; isteyen inanır isteyen inkar eder ama hem bu dünyada hem de kıyamette sonucuna katlanmak zorundadır, ayetler inanların da inkar edenlerinde akibetlerinin ne olacağını beyan etmektedir.

Yukarıda zikr ettiğimiz ayetlerde Allah-u Teala, hakkı habul ettirmek için zor kullanılamayacağını, hatta Resulullah’ın (s.a.a.) da zor kullanma hakkı olmadığını, eğer zor kullanılması gerekseydi Allah-u Teala bunu yapardı. İmanda zorlama olamaz çünkü iman ancak hür iradeyle yapılırsa mana kazanır ve değer bulur, birisi baskı ile dine girmeye zorlanırsa bu gerçek iman olmayacaktır.

 4- Barış ve sulhu beyan eden ayetler: Bu kısım ayetler İslam’ın barış ve sulha ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Barışın asıl olduğunu, Allah-u Teala’nın irade ettiği şey olduğunu belirtiyor. Aynı şekilde barışla zilleti kabul etmenin farkını beyan edip herbirisinin sınırlarını da açıklıyor.

“Sizi bırakırlar, sizinle savaşmazlar ve barış teklifinde bulunurlarsa Allah’ da onların aleyhinde  bulunmaya bir yol bırakmamıştır size.”[10]

 “Fakat barışa yanaşırlarsa  sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et.”[11]

 “Onlar, sizin de kendileri gibi kafir olmanızı ve böylece de hepinizin bir olmanızı isterler, onun için Allah yolunda yurtlarından geçmedikce onların hiçbirini dost edinmeyin. Bunu kabul etmez de yüz çevirirlerse tutun onları ve öldürün onları bulduğunuz yerde ve onlardan ne dost edinin, ne yardımcı. Ancak sizinle onlar arasında ahidleşme olan bir kavme sığınanlar, yahut sizinle veya kendi kavmleriyle savaşmaya yürekleri dayanmayıp size gelenler, bu hükümden dışarıdır ve Allah dileseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Sizi bırakırlar, sizinle savaşmazlar ve barış teklifinde bulunurlarsa Allah da onların aleyhinde  bulunmaya bir yol bırakmamıştır size.”[12]

 “Ey inananlar, hepiniz birden sulha, selamete girin, Şeytanın yolunu izlemeyin; şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.”[13]

 Ayetlerden anlaşılan şu ki, İslam’ın ruhunda barış, sulh ve selamet yatmaktadır. Barış, dinin temel prensiplerindendir. Zaruret görülmediği müddetçe barış ortamının bozulamayacağını savunmaktadır. Barış bozulur, saldırıya maruz kalınırsa, insanlara zulmedilirse, vatanlarından çıkarılır, tecavüze uğrar malları yağmalanıp sömürülürse bunların karşısında barışı savunup savaşa karşı olmak zilleti kabullenmek demektir.

 “Artık gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın ve Allah, sizinledir ve yaptıklarınızın sevabını hiç azaltmamaktadır.”[14] Bu ayeti celilede düşmanla savaş halindeyken imanları zayıf olanlar cihattan kaçmak, savaşın zorluklarını çekmemek ve savaş sonrası sıkıntıya düşmemek için düşmanla barış yapılmasını sözkonusu ederler. Allah-u Teala bu insanlara savaş yapılması gereken yerde, barış ve sulhu gündeme getirmelerinin yanlış olacağını buyurmaktadır. İşte böyle bir durumda barışı sözkonusu edip cihattan kaçmak zilleti kabullenmektir. Enfal suresinde zikr edilen “Fakat barışa yanaşırlarsa  sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et ”, ayetinin devamında şöyle buyuruyor: “Sana karşı bir hile yapmayı dilerler, buna yeltenirlerse hiç şüphe yok ki Allah sana yeter, öyle mabuttur ki seni, kendi yardımıyla ve inananlarla kuvvetlendirir.”[15] Bu ayet Resulullah ve müminleri için uyarı niteliği taşımaktadır, yani düşmanlar barış ve sulh gündeme getirip sizi aldatma düşüncesindedirler, böyle bir halde Allah’a tevekkül edin ve O, size yeter. Ayrıca Muhammed suresindeki ayet de bunu tamamlar niteliktedir, böyle bir durumda barışı kabul etmek hem onların oyununa gelmektir, hem de zilleti kabullenmektir.   

Yukarıda zikr edilen dört grup ayetler İslam ve Kur’an’ın Cihad ve Sulh, Savaş ve Barış hakkındaki görüşünü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu ayetler birbirinde ayrı ayrı incelenerek bir neticeye varmaya çalışılırsa dinin savaş ve barışa bakış açısı tamamen tahrif edilmiş olacaktır. Bu ayetlerin beraber incelenmesinden şu sonuca varıyoruz:

a) İslam, kendi öğretilerini insanlara ulaştırmak ve yeryüzüne hakim kılmak için asla zor kullanmaz, dini kabullenmede herkesi özgür bırakmıştır.

b) Sulh, barış ve selamet İslam’ın temel hedeflerindendir.

c) Cihad, kayıtsız şartsız farz kılınmamıştır.

d) İnananlar, zulüm, tecavüz ve sömürüye maruz kaldıkları, vatanlarından çıkarılmaya zorlandıkları, inançlarını yaşamaları engellendiği, din ve mukeddasat tahrip edilip yok edilmek istendiği ve kendilerine karşı savaş açıldığı zaman cihad farz kılınmıştır.

e) Cihad’ın en son merhalesi silahlı mücadeledir.

f) İnananlara karşı yapılan her türlü haksızlık ve zulüm karşısında sessiz kalıp barışı savunmak zillettir.

h) Barış, müslümanların menfaatini korumak amacı ve Allah’ın rızası doğrultusunda olursa izzet ama eğer savaşın getirdiklerinden korkarak, imanın zayıflığından ve düşmanların hilelerine aldanmanın neticesinde gerçekleşirse zillettir.

 -- İnşallah devam edecek--

Geri Dön


[1] Bakara / 190.

[2] Bakara / 191.

[3] Tevbe / 36.

[4] Hacc / 38-41.

[5] Bakara / 256.

[6] Nahl / 125.

[7] Kahf / 29.

[8] Yunus / 99.

[9] Şuara / 3-4.

[10] Nisa / 90.

[11] Enfal / 61.

[12] Nisa / 89-90.

[13] Bakara / 208.

[14] Muhammed / 35.

[15] Enfal / 61.


[1] Günümüzdeki Etyopya bölgesinin o dönemdeki ismi.

[2] Hacc / 38-41

[3] Tevbe / 29.

[4] Bakara / 193.

[5] Bakara / 244.

[6] Tevbe / 73.

                                    
 

   
  Gündem    

 

EY İSLAM ÜMMETİ

Felluce'de binlerce çocuk, kadın ve sivil halkın katliamı, yaralıların bile idam edilişi, suçsuz günahsız insanların tutuklanması, evlerin, camilerin ve ibadet yerlerinin yerle bir edilmesi, evlerin harimine şaşılacak derece tecavüz edilmesi, hamiyetli insanlarýn gözlerine uykuyu haram etmekte ve kalpleri titretmektedir!

 

YAZI DİZİSİ            

İSRAİLOĞULLARI TARİHİ III

 

 

 

 

İsrailoğullarına, Hz. Musa’dan(a.s) sonra birçok peygamber gelmişti, bu peygamberler İsrailoğullarını hidayete ulaştırmak onları refah ve huzura kavuşturmak için büyük zahmetler çekmişlerdi...

 

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL

 

   

 

SİYASET            

İslamda Devlet Sistemİ

İnsan toplumun temel ihtiyaçlarından biri, toplumu idare edecek, toplumun işlerini düzene koyacak, birey ve toplumun menfaatlerini koruyacak bir devlet ve hükumettir.Toplumun  ve fertlerin çıkarlarını korumak, bireylerin karşılıklı vazifelerini belirlemek...

 

KÜLTÜR            

HUNTİNGTON’NUN YENİ SENARYOSU

1993 yılında Medeniyetler Çatışması (The Clash of Civilizations) adlı tezinin Foreign Affairs´te yayınlanmasından sonra o güne kadar stratejilerini sessizce üreten Harvard Profesörü Samuel P. Huntington, 1996 yılında bu tezinin kitap haline getirilip aynı adla dünya dillerinde basılmasının ardından geleceği en iyi analiz edebilen bilim adamı olarak lanse edilmeye başlandı. 26.06.2004