hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa  

Bilim 

İLİM VE BİLİM DAYANIŞMASI / 2. Bölüm

Bilimin Allah'ın sanatını, yaratışındaki üstünlüğü, kusursuzluğu ve mucizevi özellikleri görebilmeye yardımcı bir etken olmasının yanı sıra ilahi kelamın açıklayıcısı olan ilim de bilime kılavuzluk ederek; insanları  göklerin, yerin, dağların, yıldızların, bitkilerin, tohumların, hayvanların, gece ile gündüzün meydana gelişinin, insanın kendi doğumunun, yağmurun ve yaratılmış daha birçok varlığın üzerinde düşünmeye ve bu varlıkları incelemeye davet etmiştir.

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."[1]

 “Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.”[2]

 “O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?”[3]

 “İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?”[4]

 “Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi?”[5]

 İnsanoğlu ilahi kelamda yaratılanlar üzerinde düşünülmeye, araştırmaya ve Allah’ın sanatını görmeye teşvik edilirken, bu uğraşıların sonunda yapılan keşifler asırlar ötesinde Allah’ın kitabında insanlara açıklanmıştır.

Örneğin Darwin materyalist felsefecilerin sığındıkları ve çok çaba sarf etmelerine rağmen bir adım daha yol kat edemeyip, kanıtlamakta çıkmaza girdikleri “Cansız madde hayat oluşturabilir” sözlerine Kuran asırlar öncesinden

“Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?”[6]

“Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye güç yetirendir.”[7] ayetleriyle cevap vererek cansız maddenin hayat kaynağı olamayacağını dile getirmiştir.

Aynı şekilde 20. yüzyılın ortalarına dek hakim olan evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeki görüşten sonra 21. yüzyılın başlarında olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla var olduğu modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanırken Kur’an bu görüşlere asırlar ötesinden “O gökleri ve yeri yoktan var edendir...“[8] ayetiyle cevap veriyor.

Nitekim Evrenin genişlemesi, Bing-Bang Teorisi, güneş, ay, yıldızlar arasındaki farklılık, yörüngeler, dönen evren gibi sayılamayacak bir çok konunun yanı sıra elektriğin icadı bile Edison’un esinlendiği Nur Suresi 35. ayeti Kerimesinden esinlenmesiyle gerçekleşiyor.

“Allah ışığıdır göklerin ve yeryüzünün. Işığının örneği, kandil konan bir yere benzer, orada bir kandil var, kandil, bir sırça içinde, sırça da parıl-parıl parlayan bir yıldız sanki; doğuda da olmayan, batıda da olmayan kutlu zeytin ağacından yakılmış; ateş dokunmadan da yağı, hemen ışık verecek; nûr üstüne nûr. Allah, doğru yolu gösterir nûruyla dilediğine ve Allah, örnekler getirir insanlara ve Allah, her şeyi bilir.”[9]

Ayete dikkat edildiği taktirde eski dönemlerde kullanılan etrafında cam bir sırça olan ampul ve hiçbir ateş yakmayla gerçekleşmeyip, elektron ve proton denilen cisimlerin birbirini çekmesi sonucu oluşan elektrik kavramının ve “doğuda da olmayan, batıda da olmayan” ifadesiyle de farklı zıt kutupları temsil eden bu parçacıkların bir araya gelmesinden oluştuğu anlaşılır.

Materyalist ve yaratılış felsefisini inkar eden evrim gibi teoriler karşısında; bilimin Allah’ın varlığını ve yaratıcılığındaki kusursuzluğu göz önüne serip, ilahi kelam olan Kur’an-ı Kerim’in de asırlar ötesinden keşiflere yol göstermesinin yanı sıra; bu mükemmelliği kendisine gelen vahiy aracılığıyla açıklayan Allah Resulü (s.a.a)’in sözleri gibi; Allah Resulü (s.a.a)'ın geride ümmetine ihtilafa düşmemeleri için bıraktığı ilahi kelamın varisi, koruyucusu ve açıklayıcısı olan Ehlibeyt (a.s.)’ın da sözlerinde insanlara ilim ve bilimi ortak bir paydada sunduklarını görüyoruz.

İşte Kuleynî (r.a)'in İmâmet pınarının pak ve katıksız suyundan, yanında her şeye kafi gelecek bir kitabın bulunmasını isteyenlere sunduğu Usul-u Kafi kitabında da; İmâm (a.s.)’ın bugünün biliminden ve metotlarından yararlanarak Allah'ın varlığı ve birliği olan Tevhidin esaslarını ispatladığı görülür.

Usul-u Kâfi'nin, "Tevhit Kitabının, Alemin Sonradan Var edilmişliği ve Var edicisinin İspatı Babında" İmâm Cafer-i Sâdık (a.s)'la, Allah'ın varlığını ve birliğini inkar eden Abdülkerim b. Ebu'l-Avcâ arasında şöyle bir diyalog geçer:

"…İmâm (a.s) dedi ki 'Ben sana bir soru sorayım, sen buna karşılık ver.' Ardından da buyurdu ki; 'Sen yapılmış mısın yoksa yapılmamış mısın?' Abdülkerim b. Ebu'l-Avcâ dedi ki; 'Bilakis ben, biri tarafından yaratılmamışım.' Alim (a.s) dedi ki ; 'Öyleyse söyle bakayım, eğer biri tarafından yaratılmış olsaydın, nasıl olurdun?' Abdülkerim uzun süre cevap vermeden öylece kalakaldı. Sonra önünde bulunan bir çöple oyalanarak bir yandan da şunları söylemeye çalıştı; "Yaratılmış varlıklar uzun, genişi derin, kısa hareketli ve hareketsiz olurlar. Bütün bunlar bir şeyin yaratıldığını gösteren niteliklerdir." İmâm (a.s) ona şöyle dedi: "Eğer yaratılmışların nicelikleri olarak bunlardan başka bir şey bilmiyorsan, kendini de yaratılmış kabul etmen gerekir; çünkü kendinde de bu nitelikleri bulabilirsin. "

Abdülkerim İmâm (a.s)'a şöyle dedi: "Bana öyle bir soru sordun ki, senden önce hiç kimse böyle bir soru sormamıştı ve senden sonrada kimse benzeri bir soru soracak değildir." Ebu Abdullah (a.s) şöyle dedi: "Varsayalım bundan önce sana böyle bir soru sorulmadığını bildin. Peki bundan sonra sana böyle bir sorunun sana sorulmayacağını nereden biliyorsun? Üstelik ey Abdülkerim bu sözlerinle sen kendinle çelişiyorsun. Çünkü sen varlıkların ezelden beri eşit konumda olduğunu ileri sürüyorsun. Peki o zaman nasıl oluyor da bazı şeylere öncelik bazılarına da sonralık niteliğini yakıştırıyorsun?"

İmâm ardından da şunları ekledi:" Ey Abdülkerim , sana biraz daha açıklamada bulunayım. Diyelim ki senin bir kesen var ve senin bu kesenin içi mücevher doludur. Bir adam sana: 'Kesende dinar var mı?' diye sorsa ve sen de kesede dinar olmadığını belirtirsen, sonra bu adam sana: 'Öyleyse bana dinarları vasfet' dese, üstelik senin de dinarların sıfatları hakkında bir bilgin olmazsa, bilmediğin halde kesede dinar olmadığını ifade edebilir misin?" Adam "Hayır" dedi. Bunun üzerine Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu "Evren de kesenden daha uzun ve daha geniştir. Evren de öyle bir varlık olabilir ki, sen bunun hakkında bilgi sahibi olmayabilirsin: "Çünkü sen bir varlığı göremeden onu vasfedemiyorsun." Abdülkerim öylece kalakaldı.

Bu konuşma ve tartışma sonunda onun bazı arkadaşları İslam'ı kabul ettiler, diğer bazı arkadaşları da onunla birlikte eski anlayışlarını sürdürdüler. Üçüncü gün tekrar geldi ve dedi ki: "Bir soru sormak istiyorum." Ebu Abdullah (a.s) dedi ki: "İstediğini sorabilirsin." Adam "Cisimlerin sonradan var olduklarının kanıtı nedir?" diye sordu. İmâm (a.s) buyurdu ki: "Çevremde gördüğüm küçük veya büyük bir şeye, kendi cinsinden başka bir şey katıldığı zaman mutlaka eskisinden daha büyük olur. Bu olay bir zeval oluş ve ilk durumdan farklılaşmadır. Eğer cisim öncesiz (Kadim) olsaydı, zeval bulmaz, durumsal değişikliğe uğramazdı. Çünkü zeval bulan ve durumsal bir değişikliğe uğrayan bir şeyin var olması ve var olmasının iptal olması da caizdir. Yok oluşundan sonra var olmasıyla, sonradan olma (hadis) varlıklar sınıfına girer. Aynı şekilde var oluşundan önce de yoklar sınıfına dahil olur. Öncesizlik ve yokluk, sonradan olma ve kadimlik nitelikleri, aynı varlıkta bir araya gelemezler. 'Bunun üzerine Abdülkerim dedi ki: 'Varsayalım ki; küçüklük ve büyüklük durumları iki farklı zamanda değişime uğramaları, senin söylediğin gibi onların sonradan olma varlıklar olduğunun kanıtıdır.

1 / 2 / 3


 

[1] Al-i İmran  Suresi/ 191.

[2] Kaf Suresi / 6-10.

[3] Mülk Suresi / 3.

[4] Tarık Suresi / 5.

[5] Gaşiye Suresi / 17-20.

[6] Enam Suresi / 95.

[7] Hadid suresi / 2.

[8] Enam suresi / 101.

[9] Nur suresi / 35.

 

Geri dön

   
  Gündem    

 

HZ. ALİ İLE YÜCELMEK  31.08..2005

İmam Ali’nin (a.s) melekutî ve gerçek çehresini görebilmek ve böylesi yüce bir kişiliğin varlıksal boyutlarını anlayabilmek hakîler için oldukça zordur. Her bilge, arif ve filozof, tam anlamıyla hakkın yansıması olan Hz. Ali’yi (a.s), ancak kendi varlık hicabı ve sınırlı varlık aynası oranında anlayabilmiş ve algılayabilmiştir.

 


FATIMA (s.a) YAŞAMIMIZIN NERESİNDEDİR 27.07.2005 

Allah’ın kadınlara verdiği en büyük lutuf, şeref ve izzet Fatıma gibi bir şahsiyetin kadın oluşudur. Bu değerleri göz önünde bulunduran aziz İmam (r.a.), günümüz dünya kadınlarına Hz. Fatıma’nın viladeti münasebetiyle “Dünya Müslüman Kadınlar ve Anneler Günü”nü hediye ederek yılda bir kez de olsa kendimizi muhakeme etmemizi istemiştir.


 

Resulullah (s.a.a.) ve Kur’an  29.04.2005

Hz. Muhammed’in (s.a.a) en büyük özelliklerinden biri Allah’ın, Kur’an’ı O hazrete öğretmesi ve Kur’an’ı, O’nun mubarek kalbine indirmiş olmasıdır. Resulullah’ın (s.a.a) ilmi siresinin azametini tanımanın tek yolu Kur’an’ın hakikatini tanımaktır.


KURAN’DAKI RESULULLAH (S.A.A) 29.04.2005

1- Ahlak Sembolü : Ahlak, insanın gerçek kişiliğini oluşturur; hem bu dünyada, hem kabir aleminde, hem de ahirette insandan ayrılmayan devamlı yanında olan sıfatlarıdır. İnsanın kimliğini onun ahlakı oluşturur, insanın soyunun nasıllığı da bu kimliğinden belli olur.


 

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL

 

   

 

IMAM HUMEYNI

 

 

 

İmam Humeynİ`nİn BİLİNMEYEN YÖNÜ 04.06.2005 

Tarihde iz bırakmış nadir insanlar vardır; bazen yaptıkları hizmetler ve insanlığa sunduğu yeniliklerle anılırlar, bazen ise insanlığa yapmış oldukları zulüm, baskı, katliam ve ihanetle isimlerini tarihin karanlık sayfalarına yazdırırlar  

SİYASET            

İslamda Devlet Sistemİ

İnsan toplumun temel ihtiyaçlarından biri, toplumu idare edecek, toplumun işlerini düzene koyacak, birey ve toplumun menfaatlerini koruyacak bir devlet ve hükumettir.Toplumun  ve fertlerin çıkarlarını korumak, bireylerin karşılıklı vazifelerini belirlemek...

 

KÜLTÜR            

HUNTİNGTON’NUN YENİ SENARYOSU

1993 yılında Medeniyetler Çatışması (The Clash of Civilizations) adlı tezinin Foreign Affairs´te yayınlanmasından sonra o güne kadar stratejilerini sessizce üreten Harvard Profesörü Samuel P. Huntington, 1996 yılında bu tezinin kitap haline getirilip aynı adla dünya dillerinde basılmasının ardından geleceği en iyi analiz edebilen bilim adamı olarak lanse edilmeye başlandı. 26.06.2004